böcek kıyafetleri ve gündüz düşleri

A. Gülfem Özer

tarihi not düştüm kartpostaldaki adamın şapkası

seninkine benziyor

farkında değilim şimdi bile bu kadar kolaymış

bir mektuba başlamak

budapeşteymiş yer dedikleri şeyin adı nehre taş üfledi

dünyamıza döndürdüler onu

imdadına koşan nefes suni değildi nehirden daha saftı

avuçlarından çekip alamadıkları yeni bir organı olmuştu yıldızlı defteri

içine marksizmi bıraktığı günü yazdı

çevirdiği birkaç şiir kendi diline dönmek istedi

ağrına gitti şurasına dokundu şurası öpüldüğünden beri uyuşuk

sözü güzel çocukları suçladı gövdelerini bırakmakla

ölü dillerin uyuduğu bir yerde bu kadar gürültü olmamalı

hastane penceresinden gri akşama bakıyor balkan sınırlarında

şiiri öldü kim ona söyleyecek

ben yapamam sen yap

 

ilk kez parkta gördüm onu güvercinlerin arasından

sözdü iklimdi kafayı yemiş iki çocuk

boynunda kurdela vardı birinin

ne hediye edilmekten ne bağlanmaktan

yalnızca uçlarından tutulup çözülmekten hoşlanırdı

 

eylüle kırmızı ayakkabılar giydirdi küçük şemsiyeler çizdi

güzel görünsün istedi son seferi

beklentisi büyüktü deniz manzaralı masalardan

ah güzelim kafanı yorma bu kadar göğü bulutlandıramazsın

kitapları kıvırmayı çiçekleri koparmayı

sevdiğin günleri yazma duvar boyalarına demode hepsi

hafızana güven o küçük kutuda senin bile görmediğin şeyler var

taşındığın evlerde kalmadı ağlamak izleri

tepeden baktığın suyun kıyısında görülecek bir şey yok

keşke ahmak gibi davranman gereken yerleri bilseydin

 

tarihi not düştüm masamdaki kutuda atan bir kalp vardı

gerginliği gözlerinden okunan ağaca benzeyen birinin kalbi

soyu abartılı ve utangaçtı

hayrandı böcek kıyafetlerine

uçuşan elbiselerini uyumlu bulurdu

“nasıl oldun, eskisi gibi misin?” onun sesi çok güzel

eskisi gibi olsaydım bunu anlar mıydım bilmiyorum

oynatmak istediği taşı kırdı dedim taştan daha ağırdı sesim

üzülme astigmatım var apandisit ağrım uyku apnesi

bir taş da senin için düşürürüm

pullu bir suratı vardı

bütün güzel şarkıları dinlemiş birinin suratı

 

tarihi not düştüm bugün suyu çekilmiş limonlardan kek yaptı

çılgınlıkların sınırı yok

tarifini ben buldum pandemiye rastladı

dedesi çok yaşlandı hayatı anlayamıyor artık

bir yabancıyı bu kadar beklediğine akıl erdiremiyor

“bu duyu, kapının yanına sen mi koydun?

ne fikir ama! tebrikler”

ışığın avucumuzun içinde olduğunu sanıyor

ışıkları ölülerle gömmek istediklerini söyleyemem

sen de boş ver

onun sayıklamaları baş aşağı duran bir bebeğe benzer

kedi olsa anlardı tek başına taşırdı koca man a yı

 

incirler eskiden senin g ö z l e r i n d i

şimdi kokuyorlar

ben sana tarih okuyorum senin sesin daha güzel

biz ikimiz bir soykırımın önüne geçebilirdik

yıldızları defterinden söküp her şeyi yerli yerine koyabilen

annelerimiz gibi merhameti minik bahçelerde büyütebilseydik

dili dolanan hapis kalbimle gurur duydum

nehri ayırdım kendime pulları yüzünde güzel