dünyayı ikiye yaran atlar
elvin eroğlu
Yeşillerin içinden
yelkenli küçük bir tekneye binip
uğultular arasında derin rüyalara açıldık.
Biraz soğuktu
Rüyaların bazıları soğuk olur
Sonrasını kurgulayabildiğin,
kendin için hep iyimser olmaya çalıştığın,
çünkü en yapamayacağın şeyleri yaparken
bulmuşsundur kendini,
şimdi en doğru olduğuna inandığın kurtuluşa,
suça koşuyorsun.
Ne çare, senin duyguların ve aklın bir başına.
Kaçıyorsun,
terk ettiklerinin artık seni beklemediği gerçeğinden,
ya da metaforik bir cinayet zanlısı olmaktan
Sana çaresiz hissettiren suçlarını,
bilen gören kim varsa
öldürmek
ya da sana inananları terk edip gitmek için
koşuyorsun suça
Uyandım
güneşin ışığına karşı gözlerimi açmakta zorlandım
Aralıklarını yakalayarak kısmen açabildim gözlerimi
belden yukarı doğruldum
bir kapının üzerindeyiz
Pumalin uyuyor
saksodan yılmışız
ağzıma aldığım şeyleri kolay bırakamam
ağzım da buna uygun, büyük.
Uyandırıyorum Pumalin’i
o ellerinden güç buluyor
parmaklarından perde yapıyor gözlerine
bak neredeydik nereye gelmişiz
bundan sonra bu işi yaparken hep evde yapalım
bak başımıza neler geliyor
Açık denizdeydik, tepemizde çıplak güneş vardı
Uzakta, koyu mavi görünen dağların ardında
silik grimsi mavi dağlar iç içe girmiş siluetler gibiydi.
Önce gülüştük
Sonra hayret ettik
Sonra çevreyi neler oluyor diye gözleyen
bir dürbünün iki gözü olduk.
Dürbünün iki gözü
Gözlerimiz gördü açık denizde bir pelikan
Pelikanın kıvrılan boynuna doğru
Pumalin kapının sağ küreğini, ben sol küreğini ellerimizle çevirdik
Pelikanın rengini güneşin sivri ışığından ayırt edemiyordum
Yaklaştıkça uzaklaşmaya çalışıyordu
Tuhaf, belirsiz bir nedenle
daha çabuk ulaşmak için ona,
daha hızlı daha hızlı çeviriyorduk…
Şimdi daha yakından rengi..
Kırmızıymış
Pelikanın kırmızı olduğunu görünce
yolun sonundayım ya da başlangıcında hissiyle duralım dedim
Bu,
onun
bana bu kadar yaklaşabilirsiniz dediği andı.
O ben miydim diye sorarken
aydım
Var olan oydu, ben onun rüyasıydım
Mavinin içinde kırmızı
Çok kırmızıydı
Bela gibi bir şeydi
Kaçtığına doğru çekilirsin ya, işte bu oydu.
Yolun başında ya da sonunda,
Orada,
Onunla baş başa olmak istiyorum dedim Pumalin’e
Pumalin siyah,
her şeyin ve hiçbir şeyin suçlusu.
Her şeyi anlatmak
Konuşmak istiyorum
ilkel aletlerle katır kutur kesip içini
Hep inanmak istediğim gibi mi inandım
gerçekten kanlı mı bu misk amber kokulu laflar
O gece beni ellerimden tutup yıldızlara çıkarmıştı
Belki büyük bir hataydı
Küçücük bir gezegen tozunu
yıllar sonra ulaşması gereken parıltılı
x*x noktasına çıkarmak
Bana koynunda bir kafes yaptı
çok istedim
çok istedim ben de
Her şeyi anlatmak istiyorum
Annem,
Anne ve babaların ihtiyarlama hızları
onların çocuklarıyla ne kadar sık bir arada olabildikleriyle çok ilgili
Çocuklarıyla laf yetiştirme oyunu oynayarak
zihinlerini güncel tutuyorlar
Şimdi benim annem ve babam sanki 4 belki 5 sene sonra ihtiyarlayacak
Biz yaptık onları
Ben yaptım
Ben üstelik önce dört duvarlarını yıkmıştım.
İstanbul’dayım, kulağıma Kazablanka üfleniyor
Eccinniler peşimde dolanıp bi’de
Tüylü ön bacağımı tutarken Pumalin
pelikanlardan bir Titanik gemisi içinde
Kafamda özel bir şapka
Adı:
“Dünyayı ikiye yaran atlar”
Ah şimdi hatırlıyorum, ama
bunların hangisi rüya?
Gemi bir pelikan Titanik’ti
Biz uyandık bu sabah erkenden
Bir kapının üzerinde ikimiz çırılçıplak insansıydık
Seninle karşılaştık
Bir şeyler normal değildi
Bu da en başından belliydi
Rengini ayırt edince
tüm acılarım, acı sandıklarım
Acıya sürüklediklerim, acıdıklarım, acıtmaya çalıştıklarım
İçimden, gözümden, saçımın diplerinden, damarlarımdan
boğazımdan geçti.
Bu neyin hesaplaşması
Neyin nesi?
Günahlarımın, uslanmadan kendime yaptığım hatalarımın
yüzleşmesi mi?
Kendimi kandırırken,
geciktirirken,
benimle beraber yürüyenleri uçurumlardan atmadım mı?
Yaptım
Ellerimden kaçırdım kendimi
Şimdi iki parçasına bölünmüş
İnsansı ve pelikan
İki ruhum
İkisi de hırslanıyor
Birbirine mi,
Onları hapsedene mi?
Bir buluşma
Bir buluş bu
Bu iradeler üstü gücün hikmeti.
Hikmet,
önce sert sonra değerli bir taş oldu
Gökten 3 yıldırım, taşa çarptı
taş 3 parçaya ayrıldı
3 parçadan
birincisi Adem’in başına
ikincisi Havva’nın ağzına
üçüncüsü Kabil’in bin pişman kalbine düştü.
Şimdi uyanalım paralel evren pelikanı.