torunumun torununun torununa mektup
(ÇEV: SELCAN PEKSAN)
Matthew Olzman’ın ardından
Ah yavrucuğum, piyanoları fillerden daha fazla sevdiğimizi sanma
klimaları havadan.
Balı sevdik, hem de ne sevdik ve giyilmemiş deri ayakkabıların
tatlı kokusunu almak için mağazalara girdik.
Eskiden Afrika kıyısında, Deniz Gülü ile Oduncu Arısının
birbirine tabi olduklarını biliyor muydun?
Arılar kanatlarını Orta Do notasından çırpınca, taç yapraklar açılırdı
bu yüzden sonunda, akort aletleriyle protesto ettik
Yıldızlardan nefret ettiğimizi düşünüyor olmalısın, boş kepçelerden,
susamayı anımsatıyor diye. Nefret etmedik. Müteşekkirdik
onlara ve onları şanslı addettik, hatta para verip isimlerini sevgililerimize aldık
İster inan ister inanma,
çoğu insan, evcil hayvan gibi bitki besler, uzağa gidecekleri zaman da
onları sulasınlar diye senin gibi çocukları tutardı.
Ve buz! Hayal edebiliyor musun? Onu kahvemize koyardık
ve pipetlerimizi tıkadığında
trafik ışıklarında fırlatıp atardık. Bir zamanlar bir köpeğim olmuştu,
plastik tabaktan geyik eti ve altın patates yiyen gerçek bir köpek
İnatçıydı ama bir kova dolusu tavuk ciğeriyle ona dans etmeyi
öğrettim ve ölü taklidi yapmayı. Ve dans ettik
de, bilirsin düğünlerde ve cenazelerde, bodrumlarda
ve kiliselerde, hatta savaş sürerken bile. Arabalarımıza
çoğu zaman hayvan isimleri verirdik ve bazen de sadece sürmek için sürerdik
kafamızı boşaltmak için rüzgar hariç her şeyden.
J.P. Grasser,
Letter to My Great, Great Grandchild, 2020
after Matthew Olzmann
Oh button, don’t go thinking we loved pianos
more than elephants, air conditioning more than air.
We loved honey, just loved it, and went into stores
to smell the sweet perfume of unworn leather shoes.
Did you know, on the coast of Africa, the Sea Rose
and Carpenter Bee used to depend on each other?
The petals only opened for the Middle C their wings
beat, so in the end, we protested with tuning forks.
You must think we hated the stars, the empty ladles,
because they conjured thirst. We didn’t. We thanked
them and called them lucky, we even bought the rights
to name them for our sweethearts. Believe it or not,
most people kept plants like pets and hired kids
like you to water them, whenever they went away.
And ice! Can you imagine? We put it in our coffee
and dumped it out at traffic lights, when it plugged up
our drinking straws. I had a dog once, a real dog,
who ate venison and golden yams from a plastic dish.
He was stubborn, but I taught him to dance and play
dead with a bucket full of chicken livers. And we danced
too, you know, at weddings and wakes, in basements
and churches, even when the war was on. Our cars
we mostly named for animals, and sometimes we drove
just to drive, to clear our heads of everything but wind.