teğet
“Circle is not round,
Time never dies”
Teğet
portre
oyuk
bir hâl
kendi çemberini düşünüp
savrulmuş
oyduğun kadar doldurduğun
doldurulduğu kadar boşalmış içi
bir hâl
kelimelerin yüzlerden önce geldiği
yüzlerin kelimeleri resimlediği
bir dünyada sıraya koymak uğruna zamanı,
çehreler yuvarlak değil
her yüzden teğet geçip
bir diğerine
ben sana
uzaklaştı
sen bana dokunamadan
teğet geçti
yüzüm
yarısı sana uzak
diğer yarısı daha görünmedi
ğini varsaydığın
Benim ismim yok
sana görünmeyende
Benim ismin yok
eksilterek bulanıklaştırdığın coğrafyalarda
Benim ismim yok
senden yarım kalanlarda
eksik yok
hiçbir surat kendini tamamlamıyor, teğetle bir diğerine atlıyor
hiçbir surat eksik değil
sen eksik dedin ve eksildin “siz”lerce
Benim ismim yok
senden bana kalan asla unutulmadı
Benim ismim yok
kenarına süsler döşediğin okul defterlerinde
Benim ismim yok
senin isminden bana bıraktığınla
senin ismin yok
yarını yok ettin
Benim bir ismim yok
çünkü ifşa edildi-m
yarın
sana uzak. bugün
çoktan başladı
yarım
sana uzak. eksilttiğin
”sen”de
bütün olasılıkları devşirdiğinde
geriye kalanın hangisinin gölgesi olduğunu göremediğin o sırada
NEDEN pek çoğunu kabullenme dürtüsü yatıyor içimizde?
NEDEN bir sonraki atılan adım; geleceğe doğru atılan bir kanca
ki bu kanca tüm nedenleri peşi sıra çekerek vardığı noktada geçerli kılıyor
NEDEN, öznelerin “ne” olduklarına ilişkin bu bağlılığımız
görünmez
NEDEN sen beni bana ihtiyaç duydururken
bana taktığın isimle seslenirken
beni çemberin dışına atıp
tüm portrelerin oval olduğunu ve birbirlerine teğet ettiğini görmezden gelip
tekerleğin icadıyla, zamanı hızlandırıp
herkesi bu icadınla ezebileceğin düşüncesi ile
portremin içindeki oyuğu görmezden gelip
dışına saldırıp, kendi icadınla onun üstünde gezinirken
çehreler yuvarlak değil