selvili sok. no:9

ZEHRA ERKOÇ

I

çok su verdiğim için kökleri çürümüş kurtarılmaz dediler sordum geçen

üzüldüm biraz ağladım hatta iyi bakarım demiştim huyunu

bilmek gerekiyormuş oturduğum yerden karşıdaki çatının kiremitlerini 

sayıyorum hep mavi bir mandal var oraya nasıl gelmiş hep gözüm takılıyor akşamüstleri

çok karanlık oluyor bu mevsimde burası ışığı açmaya üşeniyorum biraz sonra ezan okunur

çocukken kırkikindi sonraları hep böyle bir sessizlik çökerdi bahçeye 

pencerenin yuvarlak demir şişlerinin arasından ellerimi geçirip ne olacağını düşünürdüm

hep ne olacağını düşünürdüm olacaklar bana nefes aldırmazdı fındık ağacının dallarıyla 

penceremiz aynı boydaydı fındık ağacının sekiz kökü vardı rüzgârlı

günlerde çok sallanırdı 

sallanıp düşecekmişim gibi

bir gün yolda yürürken

 

II

 

III

uzun zamandır evdeyim yaz geldi

yatağa bütün bedenimle uzanıyorum

bir

azalıp artmadan

 

savaşmadım 

savaşmadan tozlarını alıyorum eşyaların

yerleri siliyorum 

ellerimi hızlanmaktan alıkoyuyorum parmaklarımı sıkıca kapatıyorum duran şeylere

böylece bir odam oluyor

 

basit kelimeleri seçmek zorlanmadan konuşmak  kurgu hep bir yerlerde tıkanıyor yeniden başlıyorum 

 

mutfaktayım

adımlarımı izleyerek yürüyorum 

küçük buhar izi parmak fayans

kabuklarını soyuyorum

ince bıçak ince dilim 

suda beklemelerini bekliyorum suda yükselmelerini bekliyorum suda dağılmalarını bekliyorum suyu bitirmelerini bekliyorum 

 

-bugün- 

            kımıldamayacak bir yaz gecesi bütün mevsim geceleri bütün kadınların bildiğim sesleri kafamın içinde birlikte-dün- bilmiyorum

turuncu ışıklar

 

ne denir. bu değil. aynı yerden. tekrar. bilindik