sahi, tarih kaç kez yazılır?

ECE ELDEK

Kulağımıza seslenilen her cümle
görmediğimiz, duymadığımız, yaşamadığımız
seni, bir zamanlardaki yaşama ihtimallerinle baş başa bıraktı

bağlanmak için bu cümlelere
sadece yazılan anlamlarına bakıyorsun, toplam toplum anlamlarına

bize hep durmamız gereken yer söylendi
tarihin belli zaman dilimlerinde
sahi, nerede duruyorsun?

çözümler arıyoruz
kalplerimize değil
durmamız gereken yere
bağlılılığımıza
çözümler arıyoruz
daha iyi bağlanabilmek için o yassı yastıklara
daha iyi bağlanabilmemiz için o direklere
daha iyi bağlanabilmemiz soydaşlarımıza
daha iyi bağlanabilmemiz için yaşanmışlıklara

his arzularımı bana bırakın
his nesnelerimi
his anlamlarımı bana bırakın
bana yapışan bende kalır
bana yapışan zaten bende kalır

Görünür olmayanın ortaya çıkarılma ya da ölüleri diriltme çabalarımızda, her ortaya çıkarılma çabası, girift bir alan yaratır. Belirsizlik, üstüne en çok konuşma hazzı yaratan durumlardan biridir. İkili ilişkilerdeki belirsizlik, tarihle ilgili belirsizlik, her görülmeyen duyulmayanla ilgili belirsizlikler hattı; dünya nüfusu kadar girift alanlar yaratır. Bu cümlelerimizle doldururuz içki masalarında kadehlerimizi, ya da birtakım kitaplardaki sayfalarımızı. Belirsizlik, üstüne söz söyleme hakkını da beraberinde getirir. İnsan, kendinden çokça şüphe duyan biridir ki; kendi kendine ayakları üstünde durduğuna o kadar zor inanır. Yani “ben buyum”, “bunu yapabilirim” “ben buradayım” demeye o kadar uzaktır ki; bu kendinden şüphecilik onu sıkça geçmişini suçlamaya ya da övmeye iter. Geçmiş onun sırtını dayadığı, nerede duracağına dair seçim hakkı bolluğuyla, çok kolay erişebilceği belirsizlikler çuvalıdır. Yanı başında duran bir çuval. Ya içini karıştırır çuvalın, büyük bir kolaycılıkla. Ya çuvalı kendisiyle beraber taşır her yere; içinden istediği cümleleri seçip kullanma cüretini gösterir, fazla bir sahiplenme ile. Ya da çok azı, o çuvalı döker yere, içinden o an bağ kurduğu bir şeyi alır, evire çevire, bozarak yoluna devam eder. Beckett da “Comment c’est (Acaba Nasıl?)” isimli eserinde bir çuvaldan bahseder. Konserve kutularıyla dolu bir çuvalı sürükleyerek sonsuz bir çamur içinde debelenme hali ile anlatıcının başından geçenleri anlatır bu kitap. Geçmiş de böyle değil midir, kişinin sonsuza dek yanıbaşında sürüklediği bir çuval.

“Ölü Buradaydı, “Ölü Bunu hissetti”, “Ölü Bunu Yaptı” demek en kolayıdır. İşte sırtını dayadığın çuval. Ölülerin dili yoktur, o yüzden durmadan onlar adına konuşur, orada olmayanı kendine bir kalkan olarak görür kişi ve bu girift alanları bu şekilde çoğalttıkça çoğalır. Ölüyle bağlantısı kalan sadece tanıklardır. Bu yüzden tanıklıklar yok edilmeye çalışılır ve onlar da yok olursa, isteyen istediği şekilde ölüler adına konuşabilir. Hatta diriltebilir. Çocuğuna verdiği isimle, sokağa verdiği isimle, tarihin tekrar yazımı ile. Sahi, tarih kaç kez yazılır?

Sevgili ölü
yetiş imdadıma
gün gelecek
kendi adımı yazdıracağım
senin yanına

Bu yazıya başlamadan önce aklımda, Keltler özelinde pagan toplulukları ve onların ritüelleri vardı. Ve de Kelt savaşçılarının sadece savaşçı olmaları değil aynı zamanda şair olmaları ile ilgili düşünüyordum. Fakat bir kez geçmişi düşünmeye başlayınca; geçmişin şu anı ne kadar etkilediğine odaklanıyor insan.

Özellikle Hristiyanlık tarafından hiçbir zaman tam anlamıyla yok edilemeyen pagan inançlarının günümüzdeki etkileri üzerine düşünürken, öyle ya da böyle bu inançların birtakım ritüellerinin şimdinin meditasyon pratiklerinin içinde yer almış olduğunu görüyoruz. Her ne kadar çarpıtılmış bir tarihle üstü kapatılmaya çalışılsa da, paganların inançları, ritülleri, kolektif bir öz bilinçle beraber yürüttükleri gündelik yaşamları; bizi günümüzde tekrar yakaladı. Yok edilenler o kadar güçlüydü ki, söz ağızdan bir kez çıktı ve yayıla yayıla günümüze kadar geldi. Bu güçlü sözler, geleceğimizi de inşa ediyor şu an.

Keltler, inançları ile ilgili her şeyi yazıya dökmezlerdi. O yüzden, kendileri ile ilgili çoğunluğu taraflı yazılmış olan bir tarihi biliyoruz. Çoğunluğu Antik Yunan ve Roma kaynaklarında yazılmış olsa da, kendilerine bu kaynaklarda da az yer verilmiş. Bu topluluklar silinmenin, yok oluşun, çarpıtılan geçmişin örneklerinden biri. Halbuki, Avrupa uygarlığının gelişiminde sanat ve kültürleriyle büyük rol oynamışlar. Keltler, herşeyi yazıya dökmek istemediklerinden, “druit” adı verilen bilgelerle ve “barde” adı verilen ozanları aracılığı ile sözü iletmişler. “Druidlerin öğretileri her şeyden önce ezoterik öğretilerdi ve sadece seçilmiş müritlere sözlü olarak aktarılırdı. Bu yüzden druidlerin öğretilerini tam olarak bilemiyoruz. Antik yazarlar ve Kelt efsane ve öykülerinden derleyebildiğimiz kadarı ile druid öğretisini belirleyebiliyoruz.”* Kolektif bir bilince doğru giden gelecekte, şair hala bu gizemi yazmaya devam ediyor.

19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında İrlanda’da; tarihin derinliklerine gömülen Kelt şiirini, efsanelerini, öykülerini tekrar uyandırmak için ve içten içe baskın İngiliz kültüründen bağımsız ayakta kalma isteği ile kendi kültürlerinden eserler vermek için “Kelt Uyanışı” ya da “İrlanda Edebi Uyanışı”** isminin verildiği bir hareket başladı. Amaçları, İrlanda’nin Kelt geçmişini, geleneklerini tekrar canlandırmaktı. Tarihinin mitlerinden, masallarından beslenerek; bağımsız İrlanda edebiyatını oluşturacak bir edebi akım başlatmak istiyorlardı. Geçmişle kurdukları bağı bir köprü olarak kullanıp, sanatlarını, kendi bağımsız kültürlerini geleceğe taşımak istiyorlardı. Bu akımı başlatan yazarların bir kısmı; Lady Gregory, Percy French, George William Russell, Oliver St John Gogarty, Padraic Colum, Edward Martyn, Edward Plunkett (Lord Dunsany) ve William Butler Yeats. Hareketin en etkileyici başarılarından biri de Abbey Tiyatrosu’nun kurulması.

William Butler Yeats’in önerdiği isim olan “The Celtic Twilight” ile Yeats, yeterince takdir görmemiş bir kültürün yeniden yorumlanmasını, Kelt sanatının duygusal ve mistik yönlerini kullanarak, modernist bir gelecek bilincine geçiş için uyarlamak istemiş. Yeats, “The Celtic Twilight (Kelt Şafağı)” isimli kitabı ile Kelt tarihini anlata anlata günümüze kadar getiren tanıklıklar ağzından hikayeleri, masalların kaydını tutmuş ve bu anlatılar üzerinden biçimlendirdiği şiirini de kitaba koymuş.

“Bir insanın duyduğu ya da gördüğü şeyler yaşamın iplikleridir ve onları belleğin örekesinden dikkatle çekebilirse, onların hakkını veren inanç giyitlerini dokuyacaktır. Diğerleri gibi ben de kendi giyitimi dokudum, onun içinde ısınmaya çalışacağım ve üzerime olmamazlık etmezse mutlu olacağım.

Umut ve Belleğin bir kız çocuğu vardır ve onun adı Sanat’tır, ve insanların giyitlerini savaş sancağı olarak çatallı dallara astığı umutsuz düzlüklerden uzakta kurmuştur yurtluğunu. Ey sevgili kızı Umut ve Belleğin, biraz benimle kal.”

1893, Kelt Şafağı, William Butler Yeats***

 

*Erhan Altunay’ın “Druidler” isimli metninden alıntılanmıştır. (2003)

 ** The Irish Literary Revival (the Irish Literary Renaissance ya da the Celtic Twilight olarak da bilinir.)

 *** Dost Kitabevi Yayınları, Birinci Baskı, Ağustos 2000, Ankara