küt

TUBA BOZKURT

sanki bin boğuk ses birden
nasıl okuyacağımı söylüyor harfleri
a: kara, ö: ak, i: kırmızı, o: mavi
utanarak geciktiriyorum.

Anlattıkça kayaya yaklaştım
umursamazlıktan kanatlar edindim de yetmiş yıl kaldım orada
yetmiş kişi yürüdü dermansız, limelenmiş, parça parça yetmiş kişi
hayatta kalmanın utancıyla hem yanan hem ısınan bendim.

orontes kızıldeniz ayrıldıktan sonra tersiylen aktı
musa ve hızırın ötesinde üst üste binmiş kamburlar duaya durdu
“ellerimi oraya koyamıyorum, bu yüzden hep kaybedeceğim”
bir çocuk, ellerimi oraya koyamıyorum, dedi
taşın yuvarlanışında, dal hışırtısında bu konuşuldu
sakallarıyla memeler örten şıhlar kapıda
biz görürdük, o geçerken eteğini silkeledi
meğer sağ kalmak bir yarayla daha yüzünü açık bırakarak dönmekmiş
sen dönmekle sınırlandın
zahiri ve içinde z geçen harflerle zaman verilip alışmaya zorlandın
burası sınırdır deyip dikenli teller sarkık taşaklarıyla bellekler ördüler
gerimgerim utanç perdesi inmedi hiç aramızdan
nasıl çağrılırsan öyle hatırlayacaksın
bilinen tanrılar için adağa üç evi ateşe vermeye hazırdık
yanılan onlar, aldatılan biz mi
eksik parça tamamlanacak mı tanrılarımdanbirisi
hiç olmazsa dokun belden aşağımız canlansın
döndüm akıntıya kökler beslensin
kendinden dölleyen kendini yaratan kadının adıyla;
kırk tas su dökünerek şükrettim kırkla ölçüldü dünya.

uyanacak olsan ertesi daha ertesi gün
şu hissin yavanlığı unutulacak
hala ihtimal varken yalvarıyorum ağla
nasıl debelendiğimizi anımsayıp ağlayalım
bu yıkılası yerde yan yana, yanyana bitişik
varsayalım üç gündür açız
dördüncü gün gürültüsüne taş bağla
gün bulup gün yiyeceğiz.