(çünkü o, – ki k.’dır – theodore konuştuğunda ‘’ben’’ der) *

FERAH DOĞAN

Anlamı yüzeye çekmek. Theodore konuştuğunda ‘’ben’’ der.

Beni artık sevmiyor bence. Anladım. Belki daha önce de sevmiyordu da ilgileniyordu.
Artık sevmiyordur. Eskiden ilgilenmezdi, şimdi sevmiyor. Ama gidip kablomu almam lazım.
Alsam iyi olur. Eskiden sevmezdi, şimdi ilgilenmiyor.

Kalp kutusu. Makas. Rafya.
Kalp kutusu. Makas. Saatim. Bir e harfi. Bir saatim yok.
Yolda bulduğum bir e harfi. Evde sehpanın üzerinde.
Kalp kutusu, havuz.
İlk gül. Vişne çekirdeği. Başlamadığım defter.
Beyaz. Mavi bir çiçek. R’ye gidene kadar.
Eski bir pastane, rafyadan ve paket kağıtlarından.

Ayrılmak gerek. Konuştuğunda ‘’ben’’ der.
Arabaları, ayakkabıları ayırmak, ayılmak.

Değişmeyeceğine göre, bulutlar yerlerine.
Merserize kazaklar yerlerine.
Arabalar, uçaklar yerlerine.

Yüzeyde ne olduğuna bak. Kimse kendini saklamıyor aslında. Olduğu şeyi söylüyor herkes.
Kimse kendini saklamıyor. Herkes kendini anlatıyor. Doğru kelimeleri seçiyor.
İnsan bu. Kendini anlatıyor. Yüzeye kendinden sakladığı yanlarını seriyor.

(çünkü o, – ki K.’dır – Theodore konuştuğunda ‘’ben’’ der)

Kirazın tadı değişecek.
Çelişkili görünse de değil aslında;
in computing, a Trojan horse, or trojan, is any malware which misleads users of its true intent.

Boşlukları gizlemek için çift tıklayın.

 

 

* Michel Foucault, Sonsuza Giden Dil