bir cam kasa

fatma nur türk

buhara’yı sevenler derneği’nin bulunduğu caddeye koşuyordum,

 

şairin elinde çalıyordu,

sol kulaklıktan daha az ses geliyordu,

ilaç poşetini sallıyordum.

 

mart kedilerinin çığlıkları

 

brutal death metal bir grup vokalinin iğrenç böğürtüsü duyuluyordu

ya da bana öyle geliyordu.

 

kafamda fazladan hava vardı.

 

zıplasam cami hoparlörüne konacaktım

park halindeki araçlar da benimle zıplayacaktı

 

görüntüleri duvar kağıdı söker gibi çıkarttım,

 

tuzlu bataklıklara çamurlu kıyılara piksel piksel yaklaştım

ya da bana öyle geldi.

 

anneler çocuklarını fırlatıyordu balkonlardan

 

bütün kanallarda “çocuklarınızı fırlatın” açıklaması yapıyordu beyefendi.

saçımı arkadan çekerek hızımı azaltıyordum,

 

sokaklar animeleşiyordu

lady georgie, abel ve arthur parkta çekirdek çitliyordu.

 

saçımı önden çekerek hızımı arttırıyordum,

buruşmuş sigara paketleri,

 

kola kutuları yüzüme yüzüme çarpıyordu

ya da bana öyle geliyordu.

 

kafamda fazladan hava vardı.

 

ismimi defalarca haykırarak yüzer gibi koştum

direksiyon simidimi gören yoktu,

tekme yedim karnıma ama atanı göremedim

 

ayrılmış kıtalar gürültüyle bitişti,

 

samanyolu ve andromeda hemen birleşti

ya da bana öyle geldi.

 

yemek tabakları havada elips çizerek beni takip ediyordu,

 

uçakların arkasında bıraktığı kuyruk izinin aynısından bırakıyordum

sanki fotoğraf galerisinde birer resimdi apartmanlar,

 

resimleri kaydırarak ilerliyordum.

 

mahalledeki bebekli aileler trans bakıcı arıyordu,

başvurular bugün sona eriyordu

 

bacaklarımdan akan sıvı sabunları hissediyordum

ya da bana öyle geliyordu

 

kafamda fazladan hava vardı.

 

buhara’yı sevenler derneği’nin bulunduğu caddeye koştum

küpelerimin sallanmadığını fark ettim.

 

dernek önünde dur işareti yapan balmumu heykeller dizilmişti

yaklaştıkça tanıdım yüzlerini

 

doğduğum ve büyüdüğüm yerlere ait geçmiş insanlar

 

mıydı onlar, durmazsam topuklarım kesin patlayacaktı,

yataklı bir tren yolculuğunda tanıştığım insanlar

 

endişelenmesin diye sürücüsüz kamyonumu durdurdum

ya da bana öyle geldi

 

televizyonda gördüğüm her şeyi burada da görüyordum,

 

önemsiz telefon numaralarını hatırlıyordum

 

yavaş yavaş kıpırdıyordu küpelerim

nefes alıyor ama vermiyordum

 

kurumuş kan lekesi canlanıyordu duvarda

ya da bana öyle geliyordu.

 

buhara’yı sevenler derneği’nin eşiğinde bir kişi oturdum.

 

şairin elinde çalıyordu

sağ kulaklıktan daha az ses geliyordu

ilaç poşetini sallıyordum…

 

kendimi hiç olmadığım kadar ciddiye almıştım

kafamda fazladan hava vardı çünkü.

 

başa dönüp koşmamak

başa dönüp daha iyi koşmak da istemedim.

 

bir cam kasanın içinde iplere bağlı bütün cadde

her şeyi gözetliyorlar daha yukarılardan.

 

orada durmak, yaşayacaklarıma karar vermek

içi fazladan hava dolu kafamın tercihi gibi inandırıyorlar beni.