şiir yazarak geleceği riske atmak

FATMA NUR TÜRK

               

 

                                                                                                         “ben bir kadınım

                                                                                                         aciz olmayan bir kadın

                                                                                                            gururla yaşayan bir kadın

                                                                                                                hakları için savaşan bir kadın

  asla teslim olmayacak bir kadınım ben.”

 

 Karima Shabrang(1)

 

Afganistan’da kadın olmak ve şiir yazmaya cesaret etmek sürekli tetikte beklemeyi, en yakınlarına karşı bile çok dikkatli olmayı gerektiriyor. Kadınların kullanmamaları gereken yasak sözcükler, bahsetmemeleri gereken tehlikeli konular var hâlâ. Kültürel sınırları ihlal ederek geleneksel-erkek ayrıcalıklı edebiyatta varlık göstermeye çabalayan Afgan kadın şairler baskıya, şiddete ve sansüre rağmen yasak sözcükleri şiirlerinde geçirmeye ve bu şiirleri gizli gizli paylaşmaya devam ediyor. Şiir okuma-yazma-paylaşma süreçlerindeki gizlilik hassasiyetinin en temel sebebi, yazdıkları ve paylaştıkları şiirlerin hayatlarına mâl olabileceği korkusudur. Yalnızca hayat devam ettiği müddetçe bir “gelecek” vaadinden söz edilebilir. Bu kadınlar, yazmaktan vazgeçmeyerek ailelerinin onurunu, kendi güvenliklerini ve hayatlarını yani bir bakıma geleceklerini riske atıyorlar.

Günümüz Afgan kadın şairlerini ve hayat hikayelerini araştırırken, onların şiirlerine ulaşmaya çalışırken Mudassar Shah’ın worldcrunch.com’daki 2018-01-11 tarihli haberine(2) denk geldim. Mudassar Shah, Afganistan’ın Celalabad şehrinde, içlerindeki tutkuyu şiire yansıtmaya kararlı bir grup Peştun(3) kadınla tanışıyor ve hem bu kadınların düşüncelerini hem de kendi izlenimlerini bize aktarıyor. Ben de bu haber metnini Türkçeye çevirdim:

Ailelerinin onaylamayan gözlerinden korunan kadın yazarlar, kendilerini şiire kaptırmak için Celalabad’da gizlice toplanıyor.

Yirmi iki yaşındaki Mursal şiirini okuyor. Afganistan için savaşta fedakarlık yapan gençlere adanmış vatansever bir şiir bu. Mursal’ın ismi Elçi anlamına geliyor. Şiirlerinin kan dökülmesine dur demeye yardımcı olabileceğini umuyor. Ama bu konuda bile bir kadın olarak yazmak onun için tehlikeli. “Şiirlerimi ailemle asla paylaşmıyorum çünkü onaylamıyorlar” diyor. Defterini sanki çalınmış bir şeyi, tehlikeli bir şeyi tutuyormuş gibi taşıyor; gözleri şüphe uyandırıcı ve endişeli. Mursal dört yıldır şiir yazıyor ama bunu sır gibi saklıyor. Ve bazı konuların tamamen yasak olduğunu söylüyor: “Romantik şiir yazmaktan kaçınıyorum çünkü toplum kadınların sevgiyi ifade etmelerini desteklemiyor, şiir formunda olsa bile. Romantik şiir yazdıkları için bazı kadın şairlere işkence yapıldı”.
Afgan kadınları aşk hakkında yazdıklarında genellikle zina yapmakla ve tüm ailenin onurundan ödün vermekle suçlanıyorlar. 2005 yılında Afgan şair Nadia Anjuman, şiir kitabı yayımlandıktan sonra kocası tarafından öldürüldü. Onun ölümünden söz etmek kadınlar arasında hâlâ korku uyandırıyor. Fakat kadınların kağıda kaleme sarılmalarını engellemiyor bu. 
51 yaşındaki Najiba Paktiani, on yılı aşkın süredir şiir yazıyor. Şiir yazmanın, hayatın zorluklarının panzehiri olduğunu söylüyor. “Hayatım kargaşa içindeydi, üzüntüyle doluydu. Kederimi şiirle ifade etmeye başladım. Şiir yazmaya böyle başladım”, diyor. Yüzyıllar boyunca şiir, Peştun kültürünün önemli bir parçası olmuştur ve genellikle kadınlar tarafından çocuklara söylenen şarkılar ya da düğün şarkıları aracılığıyla aktarılmıştır. Fakat Najiba, kadınların bugün şiirden mahrum bırakılmasından dolayı hayal kırıklığına uğradığını ve bir şekilde yazmayı başardıklarında da sert bir şekilde yargılandıklarını, erkek şairlerinse epey saygı gördüğünü söylüyor. 
Toor Paikay, kadınların eğitim taleplerinin veya kendileri için kararlar vermelerinin ne kadar büyük bir günah olarak görüldüğünü anlatıyor. Toor hevesli bir yazar ama o da bunu ailesinden bir sır olarak saklıyor. Toor,”Ülkemdeki güvensizlik, cinsiyete dayalı şiddet ve kadın cinayetleri – bunlar şiirimde araştırdığım ana temalar” diyor. “Kadın sorunlarına odaklanıyorum çünkü kadınlar birçok zorlukla karşı karşıya kalıyor ve hakları nadiren kabul ediliyor. Onların sesi olmak istiyorum. Şiirimle kadın sorunlarını vurgulamak istiyorum” diye devam ediyor.
Peştuca şiiri ve kültürü, 1880’de İngiliz sömürgeciliğine direnen bir kadın bağımsızlık savaşçısı olan Meyvendli Malali’ye hayranlıkla doludur. Malali ulusal bir kahraman, ancak bugün kadınlar hâlâ kendi bağımsızlıkları için mücadele ediyor.
Taliban yönetimi altında 1996’dan 2001’e kadar, kamusal alan Afgan kadınlara tamamen kapatıldı. Eve hapsedildiler ve hukuksuz cezalarla karşı karşıya kaldılar. Taliban’ın düşüşünden sonra, kadınlar hâlâ birçok sınırlamayla karşılaşsalar da toplum hayatına geri dönmeye başladılar.
Zar Lakhta Hasini şanslı birkaç kişiden biri – şimdi ikinci şiir kitabını yayına hazırlıyor. “Şiirimi okuldaki öğretmenlerimle ilk paylaştığımda beni cesaretlendirdiler. Sonra ailem beni desteklemeye başladı, şiirlerimi yerel gazete ve dergilerde yayınlamama yardım ettiler” diyor Zar. Kadınların ülke çapında saygı görmek için yazma hakkını ısrarla vurguluyor.

Bu haberde bahsi geçen kadın şairleri heyecanla araştırmaya koyuldum daha sonra, fakat Zar Lakhta Hasini, Toor Paikay ve Najiba Paktiani ile ilgili başka bir bilgiye veya yayımlanan şiirlerine ulaşamadım. Nadia Anjuman’ın İngilizce’ye çevrilmiş bazı şiirlerini okuyabildim, trajik hayat hikayesinden haberdar oldum. Nadia Anjuman, 1980 yılında Herat’ta doğmuş. Afganistan’daki Taliban yönetiminin öğrenim hayatında iki yıllık kesintiye neden olmasına rağmen liseden mezun olabilmeyi başarmış. Bu süre zarfında gizlice edebiyatla ilgilenmiş ve şiir serüvenine bir edebiyat profesörünün evinde gizli toplantılara katılarak başlamış. Daha sonra Herat Üniversitesi’nde Dari Edebiyatı okumuş ve bölümündeki en başarılı öğrenci olarak tanınmış orada. Anjuman, bir kadın olarak yazmanın risklerine rağmen şiire derin bir bağlılık hissetmiş her zaman: “Kendimi bildim bileli şiiri sevdim ve Taliban egemenliği altında altı yıllık esaretin ayaklarımı bağladığı zincirler, kalemimin ayağıyla şiir arenasına duraksayarak girmeme neden oldu. Benzer düşüncelere sahip olduğum arkadaşlarımın beni yüreklendirmesi bana bu yolu takip etmem için güven verdi ama şimdi bile ilk adımı attığımda kalemimin ucu benim gibi titriyor, çünkü bu yolda tökezlemekten endişeliyim. Önümüzdeki yol zor ve adımlarım sarsak.”(4)

Nadia Anjuman

Nadia Anjuman(5), şiirlerinin büyük bir kısmını gazel gibi geleneksel İran şiiri formlarında, nakarat ve kafiye örgüsü kullanarak yazmış. Farsçada şiir, form ve vezne sıkı sıkıya bağlıdır ve genellikle aşk, özlem ve varoluşsal sorunlar gibi temaları işler. 2005 yılında, Nadia Anjuman yirmi beş yaşındayken, büyük beğeni toplayan ilk şiir kitabı Gol-e Dudi (Kara Çiçek) yayımlanmış. Dari şiirine, özellikle gazellerinde taze bir dil ve genç bir bakış açısı getirdiği için takdir görmüş Anjuman. Kitabın okur sayısı Afganistan ile sınırlı kalmamış ve Gol-e-Dudi, Pakistan, İran ve ötesinde pek çok okuyucu bulmuş. Eşinin ve ailesinin şiddetli itirazlarına rağmen şiir yazmaya, şiir toplantılarına katılmaya devam etmiş Nadia. Ancak kitabının yayımlanmasından kısa bir süre sonra, Kasım 2005’te kocası tarafından dövülerek öldürülmüş. 2007’de, Anjuman’ın tüm çalışmaları İran Yakılmış Kitaplar Vakfı (The Iranian Burnt Books Foundation) tarafından orijinal Farsça-Dari dilinde yayımlanmış. Gol-e-Dudi üç kez yeniden basılarak üç binin üzerinde satış yapmış. Nadja Anjuman’ın Tüm Şiirleri, 2014 yılında Iran Open Publishing Group tarafından basılmış.

Nadia Anjuman’ın hikayesinden; şiire karşı beslediği yoğun sevgiden etkilenmem sonucu, çeşitli İngilizce çevirilerinden yararlanarak hem onun şiirlerinden birini hem de iki Afgan kadın şairin birer şiirini Türkçeye çevirmeye çalıştım. Paylaşmak istediğim bu üç şiir(6), karşılaştığım diğer şiirler arasında özellikle hoşuma giden şiirler oldu. Duygudaşlık kurabileceğimiz, bizim coğrafyamızdaki kadınların da sesi olabilecek, maalesef bizlere pek de yabancı gelmeyen temaları içeren şiirler bunlar. Mezar-ı Şerif edebiyat topluluğunun güçlü seslerinden aktivist Farangis Sowgand’ın ve Bahar Saaed’in şiirleri. Afganistan’da kadın şairler kağıda aktardıkları duygu ve düşünceleri sebebiyle cezalandırılma korkusuyla yaşarken, Batı’da yaşayan Afgan kadın şairler böyle bir korku duymuyorlar. Bahar Saaed de onlardan biri. Şiirlerini İran devriminden önce İran’da, Sovyet işgalinden önce Afganistan’da ve vatanını terk ettikten sonra Batı’da yayımlamış. Şiirleri, kadınların neredeyse hiçbir rolünün olmadığı ve her şeyin erkekler tarafından kararlaştırıldığı bir toplumu, kadınların sesini bastırmak için dini bir araç olarak kullanan dini liderleri eleştiriyor.

Farsça, Darice, Peştuca ya da İngilizce… Afgan kadın şairlerin hepsi şiirle direnişi sürdürüyor.

 

Nadia Anjuman’dan bir şiir:


Ağzımı açacak hevesim yok. Ne söyleyeceğim ki?

Anlatsam da anlatmasam da hor görüleceğim bu çağ tarafından

 

Balı nasıl söyleyeceğim? Dilimde zehre döndü–

Yazık! Gem vurdu ağzıma despotlar

 

Ağlasam da gülsem de, yaşasam da ölsem de

Kederimi paylaşacak kimsenin olmadığı bu dünya sağ olsun

 

Keder, acz, pişmanlıklar ve ben. Bu hapishanenin köşeleri

Ben boşuna doğmuşum, ağzım mühürlenmeli.

 

Ah kalbim! Baharın geçtiğini biliyorum ve neşesinin de

Ama nasıl uçabilirim bu kırık kanatlarla?

 

Bunca zaman sessiz olsam da unutmadım şarkı söylemeyi

Çünkü şarkılarım kalbimin tenhalığında fısıldadı

 

Bu kafesi parçalayacağım bir gün, onun korkunç ıssızlığını

Zevk şarabını içeceğim, şarkı söyleyeceğim bir kuşun baharda yapması gerektiği gibi

 

İnce dallı bir ağaç olsam da her rüzgarda titremeyeceğim

Ben bir Afgan kızıyım – feryadımı haykıracağım, sonsuza dek dokuyacağım onu.

 

Farangis Sowgand’dan bir şiir:


Kendi kendine bir saattir gülüyor

kısa nefesi bir orospunun

 

Titreyerek çığlık atıyor sonra

korkmuş kederi bir orospunun.

 

Aynaya bakıyor bir an için:

orada değil. Ve sonra

gizleniyor toz içinde

dünyasının tozu bir orospunun.

 

Her gece, her gün, her saat

yapılı, sağlam kollarda tutulan kadın

gözyaşlarını döküyor bir orospunun

 

Akrebe dönüşüyor,

kendini sokup ağlıyor,

sonra bir çare düşünüyor bir orospu için.

 

Şehirde bir yerde oynayan

ölüm, meşgul

nemli gözlerinde gülüyor bir orospunun

 

Sonbaharın geçmesiyle başka bir hikaye

anlatılmamış kalıyor:

geçirdim doğum günümü 

bir orospunun kederiyle geçirdim.

 

Bahar Saeed’den bir şiir:

 

Bu peçe beni kapayamaz, çünkü saçım—

onun basit görüntüsü—çıplak göstermez beni

 

Ben Güneş’im. Perdenin kumaşından doğru parıldıyorum

ışığımı söndüremez en koyu karanlık bile.

 

Softa adam başımı örtmeye zorlamazdı beni

o kadar dindar, o kadar dindar, o kadar dayanıksız olmasaydı.

 

Ey Yol Yordam Ülkesi’nin İnsanları!

söyleyin bana, saçım sizi nasıl baştan çıkarıyor?

 

Sattığınız bilgelikte hiçbir mânâ görmüyorum:

bana haksızlık eden siz, ben neden cehennemde yanıyorum?

 

Sizin kendi güçsüz bacaklarınız uğruna

cezalandırılmayı, başımı eğmeyi reddediyorum

 

Siz, Tanrı’nın adamları! Çevirin gözlerinizi yüzümden.

gidin ve kendi güçsüzlüğünüzü saklayın –

örtün, örtün utandıran inancınızı.

 

 

 

 

 

  1. Şiirlerinin cinsel içeriği nedeniyle sürgünde yaşayan, Afganistan’ın kuzey eyaletinden bir şair.
  2. https://worldcrunch.com/culture-society/afghanistan39s-female-poets-secretly-share-forbidden-words#
  3. Afganistan’ın güneydoğusu ile Pakistan’ın kuzeydoğusunda yaşayan İranlı bir ulus. Konuştukları dil, İran dillerinden Peştucadır. Afganistan nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Paştunlar, Afgan adının bütün Afganistan halkı için kullanılmaya başlamasından önce bu adı taşırlardı. 
  4. http://www.universeofpoetry.org/advisory.shtml
  5. https://intranslation.brooklynrail.org/persian-dari/poetry-by-nadia-anjuman/
  6. Being Human, the companion anthology to Staying Alive and Being Alive (2011).

https://www.pbs.org/wgbh/pages/frontline/tehranbureau/2012/03/poetry-daughters-of-afghanistan-literary-voices-of-change.html