şiir ve müzikle geçen bir hayat; leylâ hanım

Işık Sungurlar

Edebiyatta cinsiyet tartışmaları geçmişten günümüze kadar gelen konulardan biridir. Kadınların kendilerine yer açma çabaları edebiyat tarihi içinde sıklıkla tartışmaya açılmıştır. “Kendine ait bir oda” inşa etmeye çalışanlar, kabul görmek için erkek kılığında dolaşanlar ya da erkek ismiyle yazanlar hiç de yabancı gelmez bize. Kadına yüklenen “anne”, “eş”, “sevgili” gibi roller onu evin içine dâhil etmektedir. Özel alanları “kadın mekânı” olarak tanımlamak özellikle geleneksel toplumlarda oldukça yaygındır. Kadına ayrılan “dışarısı” en fazla, balkonlar ya da bahçelerdir. Buralar hem özele aitken hem de kamuyla iletişim kurulabildiği yerlerdir. Erkekler için ise durum tam tersidir. Onların yeri dışarısıdır, kamusal alandır. Böylesi bir anlayış içinde bir kadın kendini sanat, edebiyat, bilim hangi dalda olursa olsun var edebiliyorsa arkasında büyük bir mücadele vardır. Bu nedenle kadının yazması sadece “yazmak” değildir. Başka bir hayatın mümkün kılınmasıdır.

Kadınların kendilerine bu yer açma mücadelesi zaman, mekân fark etmeksizin devam etmektedir. Şimdi buradan 19. Yüzyıla Osmanlı devletine gidersek edebiyata dair çok şey konuşulabilir. Divan edebiyatının içinde kadın olma durumu da bunlardan biridir. Divan edebiyatında adından söz ettiren 50’ye yakın şair kadın vardır.

Divan edebiyatı ve bunun Tanzimat yılları içindeki uzantısı, yani XV. ve XIX. yüzyıllar arası, kadın şair kronolojisinin ilk bölümünü teşkil etmektedir. Zaman bakımından uzun fakat kadın şair sayısı bakımından az bir niceliğe sahip olan bu dönem “Geleneksel Dönem” olarak adlandırılabilir. Tanzimat hamlesinin getirileri ile biçimlenen ve cumhuriyete (1923) veya daha doğrusu Harf İnkılabı’na (1928) kadar süren bölüm ise “Yenileşme Dönemi” olarak adlandırılabilir (Çelik, 2007:2).

Geleneksel dönem içinde Zeynep Hatun, Mihrî Hatun, Hubbî Hatun, Sıtkî Hatun ve Ani Fatma Hatun, yenileşme dönemi içinde ise Fıtnat Hanım Leyla Hanım Şeref Hanım Sırrî Hanım Âdile Sultan Münîre Hanım Feride Hanım Saniye Hanım Hazinedarzâde Fınat Hanım Leyla Saz Hanım Mâhşah Hanım Nigâr Hanım Makbule Leman Abdülhak Mihrünnisa İhsan Raif Yaşar Nezihe Şükûfe Nihal isimleri sayılabilmektedir.

XIX. asrın ilk yarısında, yaygın divan şiiri; henüz kız mektepleri açılmadığı halde; aile içinde ciddi tahsil gören, münevver ve kültürlü, kadın şairler yetiştirmiştir. Daha doğrusu, XV. asırdan beri, aynı şartlar altında yetiştiklerini bildiğimiz kadın şairlerden birkaç tanesi daha, adlarını ve eserlerini etrafa duyurma imkânını bulmuştur (Çelik, 2007:3-4).

Adını duyurmayı başarabilen şairlerden biri de Leylâ Hanım ismiyle bilinen Leylâ Saz’dır. Aynı zamanda bestekâr da olan Leylâ Hanım 1850 yılında İstanbul’da doğmuştur. 1936 yılındaki ölümüne kadar bir devrin bitişine ve başka bir devrin başlamasına şahitlik etmiştir. Toplumsal hayatta ortaya çıkan bu değişim onun eserlerine de yansımıştır. Leylâ Saz bu bağlamda geçmişi (Tanzimat) ve geleceği (Cumhuriyet) yaşamış olan ve tanıklıklarını farklı yazın ürünleriyle (anı, şiir, beste, marş, şarkı, divan, gazete yazıları) ortaya koyan farklı iki dönemi de yaşayan özel bir kadındır (Yazıcıoğlu, 2011:VII).

Ailesinin içinde Osmanlı’nın önemli devlet görevlileri bulunmaktadır. Babası İstanbul şehremini, doktor, sağlık bakanı ve şair İsmail Hakkı Paşa annesi ise Nefise Hanım’dır. Babasının görevi sebebiyle çocukluğunun bir bölümü sarayda geçen Leylâ Hanım, dört yaşındaki kardeşi Fatma ile birlikte Sultan I. Abdülmecid’in kızı Münire Sultan’ın yanına nedime olarak verilmiştir. Abdülmecid’in vefatından sonra babası Girit valiliğine tayin edilmiştir ve Leylâ Hanım da babasıyla birlikte beş yıl kadar Hanya’da kalmıştır. Burada Atina Üniversitesinde profesör olan Kontaksaki’den Rumca, eski Yunanca ve Fransızca dersleri almıştır. Sarayda geçen dönemde çeşitli imkânlardan da faydalanmış olan Leylâ Hanım, Arapça ve Farsça derslerin yanında alaturka müzik eğitimi ve Batı tarzında bir eğitim ile piyano dersleri almıştır. Sarayda iyi bir eğitim alma şansını yakalayan Leylâ Hanım, şiirle de burada tanışmıştır. Sanatla iç içe bir yaşamı erken yaşta tadan Leyl Hanım ilk şiirini de 14 yaşındayken yazmıştır. Bu dönem içinde sarayın sanat zevkinde Batılı bir tarz hâkim olduğu söylenebilir. Avrupa’dan gelen hocalar bu durumu destekler niteliktedir. Hanedan üyelerinin de bu hocalardan müzik dersleri aldıkları bilinmektedir.

Babası İsmail Hakkı Paşa’nın 1869 yılında ikinci kez İzmir’e vali olarak gönderilmesiyle birlikte İzmir’e giden Leyla Hanım, bu yıl vilâyet mektupçusu Sırrı Efendi (1844-1895) ile evlenerek İstanbul’a taşınmış, Sırrı Efendi Prizren’e mektupçu olarak tayin edilince bir buçuk yıla yakın bir süre İstanbul’da kalmış, daha sonra Prizren’e gitmiştir. Sırrı Paşa’nın görevleri sebebi ile gittiği şehirler olan Trabzon, Kastamonu, Ankara, Sivas gibi şehirlerde de ikamet ettiği bilinmektedir. 1895 yılında Sırrı Paşa’nın ölümünden sonra tamamen İstanbul’a yerleşen Leyla Hanım, saray ile olan yakın ilişkilerini burada sürdürmeye devam etmiştir (Özcan, 2003: 158 akt. Perçin,2021: 32).

Leylâ Saz bestelerinin ve şiirlerinin ötesinde yazdığı anıları ile de ön plana çıkmaktadır. Kadınların arka planda kaldığı bir dönemde onların hayatlarını gün yüzüne çıkartmaya çalışmış ve toplumun kadına çizdiği sınırların ötesine geçmeyi amaçlamıştır. Bu anlamda yazmış olduğu Harem’in İç Yüzü ve Anılar 19. Yüzyılda Saray Haremi isimleriyle basılan anıları dönemi anlamak için önemli bir yer tutmaktadır.  Anıları daha sonra Almanca ve Çekçe’ye de çevrilmiştir. Bir diğer önemli eseri de şiirlerin toplandığı Solmuş Çiçekler’dir. Bu kitabı, şiirlerini evindeki yangında kaybetmesinden sonra aklında kalanları tekrardan yazması ve dostlarındaki şiirlerini bir araya getirmesi sonucunda oluşturmuştur. Evinin yanması Leylâ Hanım’ı derinden etkilemiştir ve bununla ilgili şu dizeleri yazmıştır;

Yandı köşküm pılım pırtım bucağım

Söndü hiç tütmemek üzre ocağım

Heder oldu çekilen bunca emek Ne evim kaldı, ne bahçem, ne çiçek

Ne sazım kaldı, ne nağmem, ne nota

Ne masam kaldı, ne minder, ne oda

Ne kalem kaldı, ne defter, ne kitap

(…)

Aradım, topladım ettim itmam

Bende mevcut idi mevcut makam

Deyiverdim hem bu imiş hükm-i kader

Gam da elbet ömrüm gibi elbet geçer

 

(http://istanbulkadinmuzesi.org/leyla-saz#tn4)

 

Şiirlerinde divan edebiyatına sadık kaldığı görülmektedir. Bununla birlikte halkın anlayacağı şekilde daha sade olarak hece ölçüsü ile yazılmış şiirleri de vardır.

Eserlerinde Tanzimat dönemindeki kadınların yaşamına sıkça yer veren Leylâ Hanım bu vesileyle tarihe de önemli notlar düşmüştür. Tanzimat dönemi kadınların az da olsa görünür olmaya ve haklarını almaya başladıkları bir döneme denk gelmektedir. Bu süreçte yazar kadınların ve aydınların kadının toplumdaki yerini eleştirmeye başlamaları oldukça etkili olmuştur. Geçmişten günümüze dek kadınlara yer açmaya çalışanlar yine kadınlardır. Leylâ Hanım da aldığı eğitimin verdiği avantajı kadınlar için kullanmıştır. Özellikle saray içindeki hayatı anlattığı anılarında haremdeki yaşayışı gözler önüne sermektedir. Anıları gözleme dayalı bir kaynak olduğu için oldukça önemlidir. Şiirlerini ise ilk olarak Mürrüvet isimli kadın dergisinde ve Hazine-i Evrak dergisinde yayımlamaya başlamıştır. Şiirlerinde sevgiliye duyulan özlemi, ona yakarışlarını, sitemlerini görürüz. Bunun yanında evlat sevgisi ve geçmişe duyulan özlemi de şiirlerinde işlemiştir.

Müziği ve şiiri hayatından hiç çıkartmayan Leylâ Hanım soyadı kanunun çıkmasıyla birlikte “Saz” soyadını almıştır. Bu soyadını seçmesi müziğin onun hayatındaki yerini de anlatmaktadır.  6 Aralık 1936 yılında 86 yaşında hayatını kaybeden Leylâ Saz Edirnekapı Şehitliğine defnedilmiştir. Daha sonra adı “Bestekâr Leylâ” olarak Kızıltoprak’ta bir sokağa verilmiştir.

Leylâ Hanım’la ilgili belki de en önemli nokta, imtiyazlarını yalnızca kendisi için kullanmaması ve dönemin kadınlarının sorunlarına eğilmesi, eserlerinde buna yer vermesidir. Bunu yaparken edebiyatın ve müziğin güçlü yönlerinden faydalanmıştır. Ona ve kadınlara biçilen “anne” ve “eş” olma rollerinin dışına çıkarak yazar, şair ve bestekâr olarak kendine yer edinmiştir. Yalnızca kendini değil, döneminin kadınlarını da anlatarak bir anlamda aldığı eğitimin hakkını vererek müzik ve şiirle dolu bir yaşam sürdürüp dünyadaki görevini tamamlamıştır.

Günümüzde yazan kadınlar olarak geçmişte bunun mücadelesini vermiş tüm kadınların ellerini sırtımızda hissettiğimiz de bir gerçektir.

 

Kaynakça

Çelik, H.E. (2007). Güftesi Divan Şairlerinden Leyla Hanım’a Ait Bestelerin Usul-Aruz Vezni İlişkisi Yönünden İncelenmesi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Müzik Anabilim Dalı, Türk Sanat Müziği Bilim Dalı.

Perçin, D. (2021). Leyla Saz’ın Hayatı ve Bestelemiş Olduğu Eserlerin Makamsal Analizi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) On Dokuz Mayıs Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Müzik Ana Sanat Dalı.

Yazıcıoğlu, T. (2011). Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Leyla Saz ve Eserlerinin Sosyolojik Analizi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi ). Nevşehir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Anabilim Dalı

http://istanbulkadinmuzesi.org/leyla-saz#tn4