PERMÜTASYON/KOMBİNASYON -14- MANNEQUIN

LAL HİTAY

“O gecenin ilerleyen saatlerinde satırlar kağıdın üzerinde koşuyor, yazıyorum, bu bir akış, bir açığa çıkma hali, yazıyorum çünkü derinden etkilenmiş haldeyim. İki … defterim olduğunu söylemeliyim. Biri gündüz için… Diğeriyse gece için. İçeriği bölük pörçük, değişken, taraflı. Ona kara defter diyorum çünkü içindekileri tam olarak nasıl tanımlayacağımı bilmiyorum.” (1)

 

“Güneş’i … görebilecek kadar şanslı olduğumda onun besininden mümkün olduğunca içime çekebilmek için başımı ileri uzatır, … ona da aynı şeyi yapmasını söylerdim. Bir iki dakika sonra esas yerlerimize dönmek zorunda kalırdık, henüz yeniyken Güneş’i mağazanın orta kısmından çok sık göremediğimizden, giderek zayıf düşeceğimizi düşünüp endişelenirdik.” (2)

 

(3)

“Gözyaşlarımız bulanıklaşıyor.

Gözyaşlarımız buharlaşıyor.

Gözyaşlarımız bulunamıyor.

 

Temsili cesaret ve sansürlenen haberler kuşağında

Yabancı olan her şeyi insan dışı olarak tanımlıyoruz

Kemiksi bir yapıdan çıktı tüm akışkan kimlikler

Kategorize olmamak için oyunun gücünü kullanıyorum.

Dünyada bulunuşluğumuz sapağında

Drama kovanında oyun kuruyorum.” (4)

 

“-Ben durmadan renk değiştiririm, dedi. Bu sabah siyah hoşuma gidiyordu.

Hafifçe sırıttı. ‘Çıldırmış’ diye düşündüm ve ihtiyatı elden bırakmayarak daha fazla soru sormadım. Ben kan ter içinde … arkasından koştururken o mavi havaya laf attı:

-Ben asla iki gün aynı derinin içinde kalmam, iki gün içinde asla aynı adı taşımam, iki gün aynı hikayenin içinde debelenip durmam. Her gece ölürüm, ama her sabah aynen doğmam, kesinlikle yapmam bunu, kendimi yeniden icat ederim.” (5)

 

“…

bir el arabasında kestelli’den inerken hissetti havayı,

ilk, rüzgarı anladı, sesler çarptı kalbinin olması 

gerektiği yere, titreşimleri anladı, konuşmayı öğrendi

ama hiç konuşmadı, sessiz sessiz anlamayı öğrendi

üstünü kaç kez değiştirdiler, yerini kaç kez, güneş

hangi vakit vurdu yüzüne, ezan hangi vakit,

yüzünün hangi yanı soldu ilk, önünde kaç kişi durdu,

kaç çocuk ağladı, kaç anne azarladı, kimin cebinde

beş kuruş yoktu, kaç tezgahtar kaç sigara söndürdü

kaldırımda, hepsi dünün hatırasıydı aslında.

yaşamı anladı.” (6) 

“Diyonizyak ayinler, karnavallar veya büyücülük, gündüzün hiyerarşilerini devirmek için karanlıktan yararlanmanın teşebbüslerine birer örneklerdir. Gece ritüellerinin atalarımızdan kalma niteliği, hiç şüphesiz gün batımıyla beraber yaşanan duyusal değişimden hiç kimsenin kaçamayacağıyla açıklanır. Dağların yükseliğinden ya da denizin derinliğinden farklı olarak gece, insanlığın ortak paydasıdır. Her akşam geri dönen bir alacakaranlıkla ne yapılacağı sorusu başlangıntan beri vardı.” (7)

 

“Yazmayı bıraktım, … gecenin karanlığında kırlara açılan pencereden, yüksek dolunay ışığının onlara yeni bir hava kazandırdığını görüyorum. Sonsuz düşüncelerde, amaçsız düşlerde, çalışmadan ya da konuşmadan tutulan nöbetlerde kaç kez bunun gibi bir manzara eşlik etmiştir bana. 

Kalbimi cansız bir ağırlık gibi hissediyorum.

Hareketsiz ağaçların kapkara sessizliğinde, silüetleri gerçeklik varmış gibi görünüyor.” (8) 

 

(9)

 

“Dünyanın, bu karşılaşmanın öncesinde büyük ölçüde değiştiği yadsınamaz. Delilik, bilimsel açıdan ‘dünyayla olan ilişkinin değişmesi’ olarak tanımlanıyor. Ne demek bu? Kendimizle dış dünya arasındaki sınırların yavaş yavaş kalktığı, hiçbir şeyin henüz sabitlemediği, sanki hiçbir şeyin henüz istikrara kavuşmadığı, var olanlar arasındaki sınırların hala yüzdüğü, her şeyin hala mümkün olduğu rüya gibi zamanın derinliklerine inmek için yavaş yavaş parçalandığımız, kısa veya uzun periyot.” (10) 

“          a. 

yar(ay)ı sessizlik kaplar

kana döner beyaz

(yağlı ve nemlidir sabah)

durgunluk içinde/kini görür

güneş yükselir arsızca

yağmur

gel

mez

            

               b.

katarakt iner şehrin belleğine

pastelleşir sarı.bağrılır teknede

boş yer yok. bir damar atar. bir

böcek gelir bir kulağa yerleşir

bir şehir bir böbreğe.iltihap

kaplar eti. yaşam sidik akar

sidik yaşam. bir yerlerde fırtına

kopmaz. bir çıkmaz sokakta

bir jilet bir jilete sokar.

 

SON SÖZ:

açık mı kuyunun ağ

 

niye yok çıkan” (11)

 

  1. Nastassja Martin/ Vahşi Hayvanlara İnanmak 
  2. Kazuo Ishiguro/ Klara ve Güneş 
  3. via Leafeon Christopher 
  4. Petek Sinem Dulun/ Kaotika/ Şeyseller
  5. Henri Gougaud/Aşk Yolunda
  6. İnanç Avadit/ Cansız Mankenin Ölümü/ Bütün Aşklar Agora’da Başlar, 
  7. Michaël Fœssel/Gece – Tanıksız Yaşam 
  8. Fernando Pessoa/Stoacının Eğitimi
  9. Nobuyoshi Araki, Ohne Titel, “Our Journeys of Love”, 1987
  10. Nastassja Martin/ Vahşi Hayvanlara İnanmak
  11. Uygar Asan /Sonra/ Lento

 

 

Künye

 

* Sevinç Çalhanoğlu, Her Yerde Seni Aradım, İstanbul Bienali-Şiir Hattı, İKSV, İstanbul, 2022.

* Fernando Pessoa, Stoacının Eğitimi, çev. İmren Gökçe Vaz de Carvalho, Sel Yayıncılık, İstanbul,2022. 

* Henri Gougaud, Aşk Yolunda, çev. Ela Gültekin, Can Yayınları, İstanbul, 2001.

* İnanç Avadit, “Cansız Mankenin Ölümü”, Bütün Aşklar Agora’da Başlar, Orlando Art Yayınları, İstanbul, 2024 

* Leafeon Christopher aracılığıyle, fotoğraf. 

* Kazuo Ishiguro, Klara ve Güneş, çev. Lale Akalın, YKY, İstanbul, 2021.

* Michaël Fœssel, Gece – Tanıksız Yaşam, çev. Alâra Kuset, Otonom Yayıncılık, İstanbul, 2019.

* Nastassja Martin/ Vahşi Hayvanlara İnanmak, çev. Gülce Bacalan, Can Yayınları, İstanbul, 2022.

* Nobuyoshi Araki, Ohne Titel, “Our Journeys of Love”, 1987, fotoğraf.

* Petek Sinem Dulun, “Kaotika”, Şeyseller, Orlando Art, İstanbul, 2023. 

* Uygar Asan,  “Sonra”, Lento, Orlando Yayınları, İstanbul, 2023. 

 


¹ Pasajların sıralaması benim için bu şekilde. Ancak okuyan kişi pasajları keyfine göre yeniden ve yeniden düzenleyebilir, yeni pasajlar ekleyip, farklı farklı birleştirebilir ve/veya sıralayabilir. 

² (parantez içinde aldıklarımız)

başka anlamlara gelmenin maliyetini azaltır. -Sevinç Çalhaboğlu/Her Yerde Seni Aradım