korku bozukluğu
ilk kim söyledi bilmiyorum
büyük bir fikrin kibirli sahibi gibi
çınladı aramızda sesi:
‘’korkuyu boz, hayatta kal!’’
bu çıkışı unutma dedim, duyar duymaz
bu çıkışı unutma.
yüzümüze çevrili bir tabanca gibi susuyordu hayat, kımıldayan ölür!
ekmeğin habire düşen gramajıyla artan intiharlar arasında bir bağlantı
arıyordum o sıra aklımı kımıldamadan çok ama çok karıştırıyordum
bende hiçbir şey tam da olması gerektiği gibi duruyordu
yaşamak için kötü alışkanlıklar edindim sonunda
bedenimde pek çok hastalığı taklit ettim üç maymun oldum her gece
usanmadan maymunlarımı dövüştürdüm şerefli yenilgiler için önsözler
yazdım kurtuluş planları üzerine binlerce sayfa okudum okuduğum
bütün romanlara sıkılmadan 47 farklı son yazdım ben de.
terleme, telaş, atak
bir miktar nafile umut
her gün biraz daha hızlı atan kalp
nefessizlik, dinmeyen göğüs ağrısı…
acı, her yanında dolaşabiliyordu insanın öğrendim.
aslında üç fotoğraf çeksen memleketin resmi çıkıyordu
tehlike, bu kadar anlaşılırdı bu kadardı kafamı bu kadar karıştıran neydi hiç
bilmiyordum bu arada asgari ücrete kuş konduruluyor emeklilerin yük olduğu
söyleniyor vergi dilimleri açıklanıyordu televizyonlarda
denk geldiğim röportajlarda pavyon gibi ışıl ışıl şehirlerin sokaklarında yatanlar
veresiye simitle karnını doyuruyor haftada bir yıkanacak suyu bulunca şükrediyordu
aynı saatlerde memleketin farklı ücralarında siyanürler içiliyor, trenlerin önüne atlanıyordu
ve şehirlerde akşam oldu mu herkes adımlarını birbirine uydurup yürüyor otobüs
duraklarında bekliyor metrolara doluşup işinden evine dönüyordu
herkes iyi ve tamam görünüyordu iyice bakılırsa herkesin bileği
sanki biraz küvetten sarkıyordu.
yazılı belgelere göre kalbim hayatta ve hürdüm
tek bildiğim çıkış buydu durdum baktım durdum baktım
bulantı, baş dönmesi, üşüme, ürperme
ateş basması, uyuşma, karıncalanma…
acının hareket ettiğini duymak çok tuhaf
kımıldasam ölür müyüm?