bu bir dans
ışığa lavtaya raptiyelere ve adını bildiğimden anlam veremediğim kendime
sesini sağan bir geceye bırakıyorum seni
suyun üstünden kaldırdığım gölgenle uzuyorum ağaçların üstüne
tuhaf bir gece yarısı diye düşünme
tuhaflığı düş gücünün üstünde
susturduğun sesleri bir bir büyük bir saygıyla ağaçlara asıyorum
geçmişin düşünü düşün geleceğini tuhaflıyorum
evlerin de avuçları vardı
tavana kadar uzanan demirleriyle balkonlar
çocuktum
kocaman kocaman konuşurdum
altıncı kattan caddenin kenarında yürüyen insanların adımlarını gözden kaybolan kadar saymak
ve her bir adım için eksilen zamanımı yorardım
yorgun bedenlerin yanı sıra kuşların ürettiği gölge
yakışırdı çocuksuz okulun bahçesine
hareketleri izlemekten yorgunum
sessi suya gömün
ve suya okuyacağım bütün bildiğimi
göksüz bir yer var biliyorum
fakat anlatmayacağım
aklımı bir yere taksaydım bir oltanın ucuna mesela
ve denize salsaydım
bir balık yemi olsaydı
aklımın ucuyla bir balık tutsaydım
odamdaki nesnelere tutunarak düşünmek olurdu bu
kelimeleri şeylerle değiştirmek
kelimesiz düşünceleri nesnelerine geri vermek
dolabı bir şiire yerleştirirken düşmek gibi
kahvenin rengiyle kırmızıyı barıştıran yere oturmuş bir halının yanına ölmek gibi
ilerlemek yok, bu bir dans
nasılsa biter azalmadan bekleyen